Meltem
Cumbul evlenmiş, kendinden on dört yaş genç biriyle. Bunu duyduğunda “Ne güzel!
Mutlu olurlar inşallah!” diyenlerin sayısı, “Aa! Kadın erkekten o kadar büyük
olur mu canım? Kesin uzun sürmez o evlilik!” diyenlerden daha az ne yazık ki! Bunu anlamanız için bir istatistik
uzmanı olmanıza gerek yok, az biraz yakın çevrenizdekilerin görüşlerine kulak
kabartırsanız, medyada çıkan haberlere şöyle bir göz gezdirirseniz, üşenmeyip
bir de bu haberlerin altına yazılan ‘okuyucu yorumları’na bakıverirseniz durumun
ciddiyetini fark edersiniz. Benim kafama takılan asıl mesele, evlenenin kim ya
da kimler olduğu değil; 60'lık, 70'lik adamların 20'lik kızlarla evlenince
sorun olmaması, buna karşılık bir kadın kendinden 10 küsur yaş genç bir adamla
evlendi diye kıyamet koparılması.
İnsan
-bakın kadın ya da erkek demiyorum, İNSAN! - kendi özgür iradesiyle bir karar
verip biriyle evlenebilir, ya da evlenmeyebilir; bu ister aşk evliliği olur
ister mantık, kimseyi ilgilendirmez, ilgilendirmemeli! Bir başkasının ilişkisi
bizi bağlamaz, bağlamamalı!
Aslına bakarsanız
toplumdaki bunca infial, erkek egemen bakış açısının
yüzyıllardır içselleştirilmesinden ileri gelmektedir, ki o da gündelik hayatta
kendini şöyle gösterir: erkek alır, erkek satar, erkek beğenir, erkek ister;
kadın alınan, satılan, beğenilen, istenilen olmak zorundadır! Kadın genelgeçer
toplum değerlerini sarsıcı bir eylemde bulunduğunda- misal genç bir erkekle
evlenmek; özgür bir cinsel hayat yaşamak; evlenmemek; çocuk sahibi olmak
istememek; evliyken başka biriyle beraber olmak vs....- bir anda cadı kazanları
kaynamaya başlar! (Şu ironiye bakınız ki, "cadı kazanı" tabirinde
bile 'kadın'dır söz konusu fitne fesat aracı olan! Oysa ki kazanlar daha çok
erkekler tarafından kaynatılır, 'cadı'lıkla itham edilen kadınlar tarafından
değil! Bu satırları yazmamıza sebep olan söz konusu ünlü kadın oyuncunun
kayınpederi örneğinde de açık ve net görüldüğü üzre!) Yukarıda sıralanan tüm bu
eylemler, ataerkil düzende, erkeğe 'hak' kadına ise 'cıs'tır; kadın yaptı mı
'felaket', 'rezalet', 'skandal' , erkek yaptığında ise 'normal', 'biyolojik
dürtü', 'elinin kiri' tanımlamaları gelir birbirinin ardı sıra. Bu gibi
durumlarda hemcinslerine öfke kusan kadınların dili de, ataerkil bakış açısının
yansımasından başka bir şey değildir zaten.
O
halde, en azından biz kadınlar, hemcinslerimize sahip çıkalım, birbirimizi
yüzyılların erkek egemen diliyle yargılamaktan kaçınalım. İki insanın,
aralarındaki yaş farkı her ne olursa olsun, birlikte bir yaşam kurma arzusuna
saygı duyalım. Hele ki, en başta da belirttiğim gibi, kızı hatta torunu
yaşındaki genç kızlarla birlikte olan ya da evlenen geçkin yaştaki erkeklere
sıkça rastladığımız bir dünyada, bırakalım da güçlü bir kadın, aslında toplumu
hiç de tehdit etmeyen ilişkisini doya doya yaşasın. Bu ilişkideki iki kişinin
arasındaki yaş farkı da bizi hiç mi hiç ilgilendirmesin! Biz önce ‘yaşı yaşına
uygun’ olduğu halde neden birçok çiftin ilişkisinin ite kaka sürdüğünü, hatta
evliliklerin çoğunda çiftlerin birbirini boğazlama noktasına geldiğini
düşünelim de, ondan sonra yaş farkının önemli olup olmadığını tartışırız.