Bir şehri şehir yapan nedir? Sadece coğrafi konumu,
güzellikleri (ya da çirkinlikleri), tarihi, binaları, insanları mı? Peki o
tarihi, o güzellikleri oluşturan şey nedir? Bir şehir, mimari özelliklerinin
yanı sıra, o mimari görünümün içinde saklanan hikayelerin, anıların, yaşam
hikayelerinin, yaşanmışlıkların bir bileşkesi değil midir? O güzellikleri,
anıları ve yaşanmışlıkları bir mimari bütün olarak ele alacak olursak, bir
parçayı yerinden oynattığınızda, ya da kopardığınızda tablo eksik kalmaz mı?
Tıpkı, bir parçası bile eksik olduğunda 'tamam' sayılmayan bir yapboz gibi
'yarım' kalmaz mı?
Şimdilerde İstanbul da eksik kalmış bir yapboza
benzetilmeye çalışılıyor. Üstelik bir değil, birkaç parçası, hem de çok parçası
eksik bırakılan bir yapboz.
Kasıtlı olarak yok edilen parçalara bir
yenisi daha ekleniyor bugün. İstanbul'un, Beyoğlu'nun simgelerinden biri olan İnci
pastanesi zabıta tarafından tahliye edilmeye çalışılıyor. İstanbul'u İstanbul
yapan bütün güzel değerler bir bir yok ediliyor. Şehir, kimliğinden
koparılıyor, üzerine başka bir giysi giydiriliyor. Emek Sineması, İnci
Pastanesi, Beyoğlu Sineması, Taksim meydanı derken Beyoğlu'nu Beyoğlu yapan her
şey tarumar ediliyor. Avrupa'nın belli başlı şehirlerinde, yüz yıllık, iki yüz
yıllık pastaneler, sinema ve tiyatro salonları olduğu gibi muhafaza edilirken
bizde nedense bir kıyım harekatı başlatılmış durumda. Bu kıyıma göz yuman
birilerine (!) göre 'eski' olan ya değersiz ve çirkin bulunduğu için
'yeni'lenmeye veya toptan silinmeye çalışılıyor; ya da 'yenileme' maskesi
altında korkunç bir rant dönüyor?! (Cevabı bilmeyen yoktur sanırım!) İstanbul,
bir AVM'ler ve gökdelenler şehrine dönüştürülüyor; bir de bu şahıslar
ağızlarından "değerlere saygı", "geçmişimize saygı",
"ecdadımıza saygı" gibi lafları düşürmüyorlar mı, asıl ironi de
burada!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder