Babama ve anneme...
BOŞLUK
Hayat öyle tuhaf ki, bir an geliyor, tam işinizin
gücünüzün ortasındayken ya da televizyonda film izlerken, ya da bilgisayarda
çalışırken kafanıza dank ediveriyor çok sevdiğiniz insanları hatta en çok
sevdiklerinizi kaybetmiş olduğunuz gerçeği. Aslında bütün bu koşuşturmanın,
debelenmenin, abuk subuk işler edinmenin, saçma sapan konulardan bahsetmenin,
ıvır zıvır almak için mağazalarda taban tepmenin, insana pek de bir şey
katmayan tüm o film ve dizileri izlemenin, konuşmanın, konuşmanın, hep daha çok
konuşmanın sadece ve sadece gidenleri hatırlamamak, ya da mümkün olduğunca az
hatırlamak için harcanan çabalar olduğu gerçeği... Çünkü ne zaman hatırlarsanız
o zaman yanı başınızda bitiverecekler en canlı, en genç, en içten halleriyle.
Böylesi dert değil de, bazen sizle konuşmak isteyecekler, sizi içinde
durduğunuz zaman diliminden koparıp almak, dilbigisinde tarifi henüz yapılmamış
başka bir zamanın içine çekmek, belki sizin için çoktan ‘-di’li geçmiş’ olan
uzak hatıralara beraber dalıp çıkmak, bugünkü bedeninizle değil de, onlarla
olmayı en çok sevdiğiniz ve onlardan ayrılmaktan en çok korktuğunuz çocukluk
yıllarınızın koridorlarında sizle köşe kapmaca oynamak isteyecekler... Onları
ne kadar çok hatırlarsanız o kadar çok varolacaklar, ne kadar çok özlerseniz o
kadar çok yaşayacaklarmış gibi...
Ama en beteri, bazen en hasta, en çaresiz, en
dokunaklı o son halleriyle görünüverecekler gözünüze, hafıza dosyalarınızdan
sıyrılıp; siz ne kadar çabalasanız da onları daha iyi, daha sağlıklı, daha genç
ve daha eğlenceli halleriyle hatırlamak için, onlar size her seferinde acı
veren o anları da var kılmak için sona saracaklar tüm filmi... “The End” yazısını
gördüğünüz son ana bile yeniden yeniden götürecekler sizi... Nasıl olursa olsun
hatırlanmak için. Her halleriyle hatırlanmak için. İyi günlerinde de kötü
günlerinde de hatırlanmak için... “Bunca çabaya gerek yoktu” diyeceksiniz,
“ben sizi hep özlüyorum” diye yırtınacaksınız, “hayat sizsiz çok eksik” diye
ağlayacaksınız, gözlerinizden nasıl da Japon çizgi filmlerindeki karakterler
gibi yaşlar fışkırdığına hayret ederek.
Günler, aylar, yıllar geçecek ve siz yine bir espriye
gülecek, yine bir sürprize sevinecek, bir kayba üzülecek, bir dostla
dertleşecek, sevdiğinizle baş başa bir başka güneş batışı daha
izleyeceksiniz... Yaş alacak, yaşlanacak, çoluk çocuk, torun torba sahibi
olacaksınız ama en sevdikleriniz gittikleri yer her neresiyse, siz her neye inanıyor
ya da inanmıyorsanız, bir şekilde kendilerini size göstermekten
vazgeçmeyecekler... Siz, olur a, insanlık hali, bir gün gelip de onları yad
etmeyi unutsanız bile, onlar bütün bu koşuşturmanın, debelenmenin, abuk subuk
işlerin ortasında size görünüverecekler.
Siz
kendi filminizin THE END yazısını görene dek, daima...