Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Aralık 2012 Cuma

ADI İNCİ...


 

Bir şehri şehir yapan nedir? Sadece coğrafi konumu, güzellikleri (ya da çirkinlikleri), tarihi, binaları, insanları mı? Peki o tarihi, o güzellikleri oluşturan şey nedir? Bir şehir, mimari özelliklerinin yanı sıra, o mimari görünümün içinde saklanan hikayelerin, anıların, yaşam hikayelerinin, yaşanmışlıkların bir bileşkesi değil midir? O güzellikleri, anıları ve yaşanmışlıkları bir mimari bütün olarak ele alacak olursak, bir parçayı yerinden oynattığınızda, ya da kopardığınızda tablo eksik kalmaz mı? Tıpkı, bir parçası bile eksik olduğunda 'tamam' sayılmayan bir yapboz gibi 'yarım' kalmaz mı?

Şimdilerde İstanbul da eksik kalmış bir yapboza benzetilmeye çalışılıyor. Üstelik bir değil, birkaç parçası, hem de çok parçası eksik bırakılan bir yapboz.

Kasıtlı olarak yok edilen parçalara bir yenisi daha ekleniyor bugün. İstanbul'un, Beyoğlu'nun simgelerinden biri olan İnci pastanesi zabıta tarafından tahliye edilmeye çalışılıyor. İstanbul'u İstanbul yapan bütün güzel değerler bir bir yok ediliyor. Şehir, kimliğinden koparılıyor, üzerine başka bir giysi giydiriliyor. Emek Sineması, İnci Pastanesi, Beyoğlu Sineması, Taksim meydanı derken Beyoğlu'nu Beyoğlu yapan her şey tarumar ediliyor. Avrupa'nın belli başlı şehirlerinde, yüz yıllık, iki yüz yıllık pastaneler, sinema ve tiyatro salonları olduğu gibi muhafaza edilirken bizde nedense bir kıyım harekatı başlatılmış durumda. Bu kıyıma göz yuman birilerine (!) göre 'eski' olan ya değersiz ve çirkin bulunduğu için 'yeni'lenmeye veya toptan silinmeye çalışılıyor; ya da 'yenileme' maskesi altında korkunç bir rant dönüyor?! (Cevabı bilmeyen yoktur sanırım!) İstanbul, bir AVM'ler ve gökdelenler şehrine dönüştürülüyor; bir de bu şahıslar ağızlarından "değerlere saygı", "geçmişimize saygı", "ecdadımıza saygı" gibi lafları düşürmüyorlar mı, asıl ironi de burada!

 
    


 

2 Aralık 2012 Pazar